Bir zamanlar, Doğu’nun kalabalık ve hareketli bir şehri olan Nurşehir’de yaşayan herkesin hayranlıkla baktığı bir bilge derici varmış. Bu dericinin adı Mehmet Usta’ymış ve yıllar boyunca en güzel derileri işleyerek insanların ihtiyacı olan eşyaları yaparmış. Ancak Mehmet Usta’yı sadece dericiliği değil, aynı zamanda herkesin yardımına koşan iyilikseverliği ve bilge tavsiyeleriyle tanırlarmış.

Bir gün, şehirde bir söylenti yayılmaya başlamış. Herkes, gece yarısı ay ışığında gizemli bir pazarın kurulduğunu ve bu pazarda nadir ve büyülü eşyaların satıldığını konuşuyormuş. Ancak bu pazara sadece temiz kalpli ve doğru yolda olanların girebildiği söyleniyormuş. Pazar, ay dolunay olduğunda, sadece birkaç saatliğine açılıyormuş ve kimse bu pazara nasıl gidileceğini bilmiyormuş.

Mehmet Usta, bu söylentiyi duyduğunda gülümsemiş. “Bu pazarı bulup oradaki sırları öğrenmek isterim,” demiş. O zamana kadar ömrünü dürüstlükle ve iyi niyetle geçirmiş olan usta, bu pazarın efsane değil, gerçek olduğuna inanmış.

Ay ışığının en parlak olduğu gece, Mehmet Usta küçük dükkanını kapatmış, en güzel derisinden yaptığı ceketini giymiş ve Nurşehir’in dar sokaklarına adım atmış. Yol boyunca kimseler yokmuş, şehir sessiz ve sakinmiş. Fakat kalbinin içindeki merak ve heyecan onu ilerletmeye devam etmiş.

img_8907-3-1 Ay Işığındaki Şehir ve Bilge Derici Modern Doğu Masalları

Derken, birdenbire, karşısında kocaman, ışıl ışıl bir kapı belirmiş. Kapı, altın gibi parlıyor, üzerinde tuhaf semboller ve yazılar bulunuyormuş. Mehmet Usta kapıya yaklaştığında bir ses duyulmuş: “Ey Mehmet Usta, bu kapı sadece niyetin temizse açılır. İçeri girmeyi hak ediyor musun?”

Mehmet Usta, hiçbir korku duymadan cevap vermiş: “Ben hayatım boyunca dürüstçe çalıştım, kimseye kötülük yapmadım ve kalbimden geçen her işte doğru olmayı amaçladım. Eğer hak ettiysem, kapı zaten açılacaktır.”

O anda kapı yavaşça açılmış. Mehmet Usta, parıltılı kapıdan içeri girdiğinde gözleri kamaşmış. İçeride, büyülü pazar kurulmuştu. Tezgahlar en nadide mücevherlerle, ipeklerle, sihirli eşyalarla doluydu. Ancak pazarın bir ucunda, küçük, sade bir tezgah ilgisini çekmiş. Bu tezgahın başında yaşlı bir adam oturuyormuş. Mehmet Usta, bu tezgaha doğru ilerleyip yaşlı adama selam vermiş.

“Hoş geldin, Mehmet Usta,” demiş yaşlı adam. “Senin buraya geleceğini biliyordum. Herkes nadir eşyaların peşinde koşar, ama senin gözlerin doğru olanı buldu. Bu pazarın sırrı, eşyaların değerinde değil, onları nasıl kullanacağında saklıdır.”

Mehmet Usta, bilgece bir gülümsemeyle adama bakmış. “Ben bu pazara büyülü bir eşya almak için değil, hayatın bana gösterdiği sırları öğrenmek için geldim. Eğer kalbim temizse, gerçeği bulacağımı biliyorum.”

Yaşlı adam ona elindeki küçük, sıradan görünen bir deri cüzdanı uzatmış. “Bu cüzdan, dışarıdan basit görünebilir, ama içine sadece hak ettiğin şeyleri sığdırabilir. Eğer dürüstçe çalışmaya ve iyi kalpli olmaya devam edersen, bu cüzdan her zaman dolu olacaktır. Ama en ufak bir kötülükle onu kullanmaya kalkarsan, içi boşalır.”

Mehmet Usta cüzdanı alıp teşekkür etmiş. Pazardan çıktığında, dışarıda sabahın ilk ışıkları belirmiş. O günden sonra Mehmet Usta, o cüzdanı her zaman yanında taşımış. Ve gerçekten de, dürüstlüğü ve bilgece tavrı sayesinde cüzdanı hiçbir zaman boş kalmamış.

Nurşehir halkı Mehmet Usta’yı daha çok sevmeye başlamış, çünkü onun sadece becerikli bir derici değil, aynı zamanda kalbinde gerçek bir bilgelik taşıdığını anlamışlar. Herkes, ondan öğüt almak için yanına gelir, Mehmet Usta ise hep aynı tavsiyeyi verirmiş: “Niyetin temizse, kalbin de daima zengin olur.”

Son.

Bu Masalı Paylaşın: