Bir zamanlar, geniş bozkırlarda bir oba yaşarmış. Bu obanın genç yiğitleri her gün at binip ok atar, kılıç kuşanırmış. Obanın en yiğit delikanlısı ise Alp Arslan adında cesur bir gençmiş. Alp Arslan’ın cesareti dillere destan olmuş, düşmanların bile adını duyduğunda korktuğu bir savaşçıymış.

Bir gün, düşman obasından gelen bir haberci, Alp Arslan’a meydan okumuş. “Yiğitsen, tek başına bizim beyimizle savaşa çık,” demiş. Alp Arslan tereddüt etmeden kabul etmiş ve ertesi sabah yola koyulmuş. Ama Dede Korkut bu haberi alır almaz, Alp Arslan’ı yolundan çevirmek istemiş.

“Evlat,” demiş Dede Korkut, “cesaret kılıç sallamakla olmaz her zaman. Bil ki, akılla kazanılmayan zafer, kılıçla kazanılan zaferden daha uzun ömürlüdür.”

Ancak Alp Arslan gençliğinin heyecanıyla, “Ben korkmam, Dede. Ne yaparsam yapayım, zafer benimdir,” demiş ve yola devam etmiş.

Alp Arslan, düşman obasına varmış. Kılıcını çekip düşmanın beyine meydan okumuş. Beyle kılıç kılıca çarpışırken bir anda obadan bir çocuk koşarak savaş meydanına çıkmış. Alp Arslan, kılıcını kaldırmışken çocuğun sesi onu durdurmuş. Çocuk ağlayarak, “Lütfen, babamı öldürme,” demiş. Düşman beyi bu çocuğun babasıymış.

Alp Arslan kılıcını indirip geri çekilmiş. O an Dede Korkut’un sözleri aklına gelmiş: Cesaret sadece düşmanı alt etmek değil, merhamet göstermektir.

O anda düşman beyi de kılıcını yere bırakmış. “Alp Arslan, senin bu davranışın bana büyük bir ders oldu. Sen sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda gerçek bir bey gibi davranıyorsun. Barış istiyorum.”

Alp Arslan ve düşman beyi el sıkışmışlar. Obalar arasında büyük bir dostluk kurulmuş. Alp Arslan, o gün cesaretin sadece savaşmak değil, gerektiğinde barışı seçmek olduğunu anlamış.

Dede Korkut ise Alp Arslan’a gülümseyerek şöyle demiş: “Evlat, işte şimdi gerçek cesareti gösterdin.”

Son.

Bu Masalı Paylaşın: