Kayıp Yıldız ve Cesur Tavşan
Bir zamanlar, gökyüzünde parıldayan milyonlarca yıldız vardı. Bu yıldızlar arasında en parlak ve en dikkat çekeni ise Parıl adındaki bir yıldızdı. Parıl, her gece gökyüzünde en yüksek noktada parlayarak hem yeryüzünü aydınlatır hem de insanlara umut verirdi. Parıl’ın ışığı o kadar güçlüydü ki, gören herkesin içine huzur dolardı. Geceleri insanlar ona bakarak dilek tutar, onun parıltısı altında hayallere dalardı. Ancak bir gece, Parıl gökyüzünde yoktu. Koca gökyüzü bir anda karanlığa büründü. Diğer yıldızlar üzüntü içinde sönük sönük parıldıyor, Ay ise bulutların arkasına saklanmış, derin bir keder içinde izliyordu.
Bu karanlık ve sessiz gece, yeryüzündeki hayvanlar arasında da büyük bir huzursuzluk yaratmıştı. Ormanın derinliklerinde, küçük bir tavşan olan Minik, bu karanlığa karşı bir şeyler yapması gerektiğini düşündü. Minik Tavşan, cesur ve meraklı bir tavşandı. Her ne kadar küçük ve narin bir yapısı olsa da kalbi cesaretle doluydu. “Parıl olmadan dünya çok karanlık olacak,” diye düşündü Minik. Kendisini neyin beklediğini bilmeden, Parıl’ı bulmaya ve gökyüzüne geri döndürmeye karar verdi.

Minik Tavşan, bilge Baykuş Usta’ya danışmaya karar verdi. Baykuş Usta, ormanın en bilge yaratığıydı. Gözleri her şeyi gören, her sırrı bilen bu yaşlı baykuş, Minik’e yol gösterebilirdi. Baykuş Usta, Minik’i karşısına alıp uzun uzun düşündü. Sonra derin bir nefes alarak, “Gökyüzü Ağacı’na gitmen gerekiyor,” dedi. “Parıl, bu ağacın tepesine hapsolmuş olabilir. Ancak bu yolculuk kolay olmayacak. Ormanın en tehlikeli yerlerinden geçmen ve korkusuz olman gerek.”
Minik Tavşan hiç tereddüt etmeden yola koyuldu. Gökyüzü Ağacı’na ulaşmak için ormanın derinlerine doğru ilerledi. Yolda karşısına dev bir nehir çıktı. Nehir o kadar geniş ve akıntısı o kadar güçlüydü ki, karşıya geçmenin imkânsız olduğunu düşündü. Ancak tam umutsuzluğa kapılmak üzereyken, nehrin ortasında yavaşça ilerleyen yaşlı bir kaplumbağa gördü. Kaplumbağa ona yaklaştı ve “Yardım mı arıyorsun, küçük tavşan?” diye sordu. Minik Tavşan utangaçça başını salladı. Kaplumbağa, “Sırtıma bin, seni güvenle karşıya geçireyim,” dedi. Minik Tavşan, kaplumbağanın sırtına bindi ve nehrin karşısına güvenle geçti.
Nehrin karşısına geçtikten sonra, Minik Tavşan’ın yolu daha da zorlaşmaya başladı. Karşısına koca bir dağ çıktı. Dağın zirvesi, bulutlara kadar uzanıyordu ve tırmanması imkansız görünüyordu. Tavşan ne yapacağını bilemezken, dağın tepesinde süzülen bir kartal gördü. Kartal, yüksekten ona seslenerek, “Cesur küçük tavşan, neden bu kadar zor bir yolda ilerliyorsun?” diye sordu. Minik Tavşan, Parıl’ı bulmak ve dünyayı yeniden aydınlatmak için Gökyüzü Ağacı’na ulaşması gerektiğini anlattı. Kartal, ona yardım etmeye karar verdi. Kanatlarını genişçe açtı ve Minik Tavşan’ı sırtına alarak dağın zirvesine doğru uçtu. Zirveden bakınca, Gökyüzü Ağacı’nın tepesini gördüler; ağaç, yıldızlara kadar uzanan büyülü bir yol gibi parıldıyordu.
Minik Tavşan, nihayet Gökyüzü Ağacı’na ulaştığında, heyecanla ağaca tırmanmaya başladı. Ağaç devasa ve görkemliydi. Dalları yıldızlarla doluydu ve her bir yaprağı parıldıyordu. Ağacın tepesine vardığında, Parıl’ı buldu. Parıl, bir bulutun içine sıkışmış, çaresizce parlamaya çalışıyordu. Minik Tavşan, dişlerini kullanarak bulutu kemirdi ve Parıl’ı serbest bıraktı.
Parıl, yeniden gökyüzüne yükseldiğinde dünya bir kez daha aydınlandı. Yıldızlar yeniden parıldamaya başladı, Ay bulutların arkasından çıktı ve orman eski neşesine kavuştu. Minik Tavşan, büyük bir cesaret ve kararlılıkla Parıl’ı kurtarmıştı. Ormandaki tüm hayvanlar onu kahraman ilan etti. Ve Minik Tavşan, o günden sonra, gökyüzünü aydınlatan en cesur tavşan olarak anıldı.
Son.
Bu Masalı Paylaşın: