Keloğlan ve Altın Elma Ağacı
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde Keloğlan adında saf, yoksul ama bir o kadar da zeki bir genç yaşarmış. Keloğlan, yaşlı annesiyle birlikte küçük bir kulübede yaşar, günlük işlerle geçinirlermiş. Bir gün, Keloğlan’ın köyüne bir haber yayılmış: Padişah, saray bahçesindeki Altın Elma Ağacı’nı kim yeniden meyve verir hale getirirse ona büyük bir ödül verecekmiş. Yıllar önce bu ağaç, altın gibi parlayan meyveler verirken, şimdi kurumuş ve tek bir meyve bile vermiyormuş.
Keloğlan, bu haberi duyunca annesinin yanına gitmiş. “Ana, ben bu işi yaparım,” demiş.
Annesi ise kaygılıymış. “Oğul, padişahın bahçesine gitmek kolay değil. Hem bu ağaç yıllardır meyve vermiyor, sen ne yapabilirsin ki?” demiş.
Ama Keloğlan kararlıymış. “Ana, ben bir denerim. Belki bir yol bulurum,” diyerek yola koyulmuş.
Keloğlan saraya varmış ve padişahın huzuruna çıkmış. “Padişahım, ben Keloğlan. Bahçenizdeki altın elma ağacını meyve verir hale getirmeye geldim,” demiş.
Padişah Keloğlan’a bakmış, onun saf haline gülümsemiş ama denemesine izin vermiş. “Peki Keloğlan, eğer başarırsan seni ödüllendireceğim,” demiş.
Keloğlan, ağacın yanına gitmiş. Ağaca dikkatlice bakmış ve köklerinin kurumuş olduğunu fark etmiş. Ağacın etrafını kazmış ve o anda küçük bir kaplumbağa belirivermiş. Kaplumbağa ona fısıldamış: “Bu ağaç, yıllar önce padişahın bencilce davranışları yüzünden küstü. Eğer ona sevgiyle yaklaşır, onu yeniden seversen, sana sırrını verecektir.”
Keloğlan şaşırmış ama kaplumbağayı dinlemiş. Ağaçla konuşmaya başlamış, ona hikayeler anlatmış, dallarını nazikçe okşamış. Üç gün, üç gece boyunca ağacın yanında kalmış. Dördüncü gün sabahın erken saatlerinde, ağaç birden yeşermeye başlamış. Keloğlan’ın gösterdiği sevmeye karşılık veren ağaç, yapraklarını yeniden açmış. Keloğlan, bu değişimi hayranlıkla izlerken dalların arasında bir parıltı görmüş. Gözleri parlayan bir elmaya takılmış. Bu, yıllardır beklenen altın elmaymış!
Keloğlan hemen padişahın yanına gidip müjdeyi vermiş. “Padişahım, ağacınız yeniden meyve verdi. Hem de tam bir altın elma!”
Padişah, Keloğlan’ın başarısına inanamayarak bahçeye gitmiş ve altın elmayı kendi gözleriyle görmüş. Hem şaşkınlık hem de hayranlık içinde Keloğlan’a dönüp şöyle demiş: “Keloğlan, sen ne yaptın ki bu ağaç yıllardır vermediği meyveyi verdi?”

Keloğlan, gülümseyerek cevap vermiş: “Padişahım, bu ağaç küsmüştü. Onu sevgiyle sulayıp ona iyi davranınca, bana sırrını açtı. Meğer sadece ilgiye ve sevgiye ihtiyacı varmış.”
Padişah, Keloğlan’ın bu basit ama bilgece davranışından çok etkilenmiş ve ona büyük ödüller vermiş. Altınlar, kıymetli hediyeler, hatta bir çiftlik bile bağışlamış. Ama Keloğlan, her zaman olduğu gibi yine mütevazı davranmış ve sadece annesiyle huzur içinde yaşayabileceği bir kulübe istemiş.
O günden sonra, Keloğlan köyüne döndüğünde herkes onun başarısını konuşmuş. Ama Keloğlan, ne altını ne de şöhreti önemsemiş; o sadece doğaya, insanlara ve her canlıya sevgiyle yaklaşmanın önemini öğrenmiş ve öğretmiş.
Son.
Bu Masalı Paylaşın: