Bir zamanlar, yüksek dağların arasında parıldayan bir göl varmış. Bu göl, sadece geceleri ışıldar, gündüzleri sıradan bir göl gibi görünürmüş. Geceleri gökyüzündeki yıldızlar suya yansıdığında, gölün yüzeyi adeta bir ayna gibi parlar, gölün içindeki tüm balıklar ve bitkiler parıltılarla dolu bir dünyada yüzermiş.

Gölün kıyısında küçük bir evde yaşayan Lina adında bir kız varmış. Lina, her gece uyumadan önce gölün yanına gider, suyun yüzeyinde dans eden yıldızları izler ve onların ona masallar anlattığını düşünürmüş. Yıldızların fısıltılarını dinleyerek huzurla uykuya dalarmış.

Bir gece, Lina gölün başında otururken suyun içinden bir ışık topu belirivermiş. Bu, gölün ruhuymuş. Yavaşça Lina’ya yaklaşmış ve yumuşak bir sesle konuşmuş: “Ey küçük kız, her gece buraya gelip bizi izliyorsun. Senin saf kalbini görüyorum. Bu gece sana bir hediye vermek istiyorum. Geceleri gökyüzündeki yıldızların sırrını öğreneceksin.”

Lina heyecanla bakarken, gölün ruhu ona elini uzatmış. Bir anda Lina, kendini gökyüzünde, yıldızların arasında uçarken bulmuş. Her bir yıldız, ona farklı bir hikâye anlatmış: Kimi zaman uzak diyarlardaki kahramanları, kimi zaman da parıldayan galaksilerin sırlarını. Lina, gökyüzünde süzülürken öyle mutluymuş ki bu anın hiç bitmemesini istemiş.

Ancak bir süre sonra gözleri ağırlaşmaya başlamış. Gölün ruhu, Lina’yı nazikçe geri götürmüş ve gölün kenarına bırakmış. “Şimdi uyku zamanı,” demiş. “Her gece gökyüzüne baktığında, yıldızların fısıltılarını duymaya devam edeceksin.”

Lina, yavaşça gözlerini kapatmış ve yıldızların masallarıyla dolu tatlı bir uykuya dalmış.

Son.

Bu Masalı Paylaşın: